Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı mezunu olan, tiyatrocu bir aileden gelen Hazım Körmükçü, “Dedemi tanıma erdemine nail olamadım. Yaşım tutmadı zira. Babam altı yaşındayken dedem merhum olmuş. Beş bin bireye yakın bir kalabalıkla uğurlanmış dedem. Öldüğüne hiç kimse inanmamış, 1 Nisan 1944’te merhum olmuş dedem. Meslektaşları, sevenleri ‘Hazım Beyefendi Yine latife yapıyor’ demişler” biçiminde konuştu.
Dedesi Hazım Körmükçü, babası Okay Körmükçü ile Bir arada üç nesildir bu mesleği yapan Ünlü isim, “Kardeşim Pelin ile Bir arada üç jenerasyondur oyuncu olan bir ailenin ferdiyiz. Doğal genlerde var. Pelin beni en Fazla güldüren kişidir. Güldürü yanı Fazla yüksektir. Olağan gündelik yaşantısındaki gücü Fazla fazla, Fazla aktiftir” dedi.
“HERKESİN HAYATTA BİR KIRILMA NOKTASI VARDIR”
58 yaşında olmasına Karşın hala Körmükçü soyadının taşımanın hem onurunu hem de zorluğunu ve sorumluluğunu yaşadığını Anlatım eden Hazım Körmükçü, “Dedem nitekim vaktinde yapmış olduğu işlerde öylesine çıtayı yükselten bir oyunculuk sergilemiş ki artık tıpkı ismi ve soyadı taşıyan torunu olarak bu mesleği icra etmek, beklentileri ister istemez arttırıyor. Benim yaptığım işte Üzücü üzere ya da başarısız olmak üzere bir lüksüm yok, bahtım yok. fakat şükürler olsun ki tiyatroda Özellikle 86-87 konservatuardan mezun olmadan Evvel İstanbul Belediyesi kent Tiyatroları’na seçildim. O da bir Talih oldu. Herkesin hayatta bir kırılma noktası vardır” tabirlerini kullandı.
“O ATEŞ ÖBÜR BİR ŞEY”
Ortaokuldan itibaren tiyatro sanatkarı olmak istediğini ve bu Amel yapacağını düşünerek o gaye doğrultusunda ilerlediğini belirten oyuncu, “Babam 35 sene Atatürk Kültür Merkezi’nde çalışmış bir şahıs olarak asla benim tiyatro sanatkarı olmamı istemezdi. Haklı sebepleri vardı. ‘Bu Uğraş Fazla güç bir meslek, gecesi yok gündüzü yok. O yüzden ben senin denizci olmanı, kaptan olmanı isterim’ demişti ancak o ateş Öbür bir ateş” açıklamasını yaptı.
“PİYANİST, ORKESTRA ŞEFİ OLMAYI çok İSTERDİM”
Çocukluğundan itibaren müzikle de ilgilenen Körmükçü, müziğe nasıl başladığını ve oyunculuğa olan katkısını, “Tiyatro, konservatuar kısmını okumasaydım muhakkak müzik okulu okuyup, müzisyen olmayı Fazla isterdim. Bilhassa bir piyanist ve orkestra şefi olmayı Fazla isterdim. Müzik her Vakit için vardı. Müziğin insan hayatında ve oyunculuğumda Fazla artılarını gördüm. Ben Tüm eğitimlerimde ve öğrencilerime de birebir şeyi söylüyorum. Başarmak şaşırtmaktır, şaşırttığınız oranda başarmışsınız demektir. Beni herkes tiyatro oyuncusu olarak biliyor fakat müzikal bilgim yeteneklerimi bilmedikleri için bu mecra ile ilgili rastgele bir halde müzikal bir çalışma yaptığım vakit, birebir onları gördükleri Vakit şaşırıyorlar. Şimdiye kadar iki Tane sinema film müziği yaptım. İki Tane kendi albümümü yaptım, 3-4 Tane tiyatro oyun müziği yaptım, belgesel müziği yaptım, stüdyom var. Müzik beşere Öbür bir dünya açıyor ve her sanatkarın bir enstrümanla ilgilenmesi Fazla değerli. Zira zamanlama ritim duygusu Fazla gelişiyor beşerde. Her karakterin kendine ilişkin bir zamanlaması, bir ritmi var. Çekilecek olan sahnenin kendine ilişkin bir ritmi, bir zamanlaması var. Müzik beşere o manada Fazla Aka bir katkı” diyerek anlattı.
“TEK KİŞİLİK OYUN İÇİN AKLA KARAYI SEÇİYORUM”
Türkiye’nin öyküler manasında bir cennet olduğunu lisana getiren oyuncu, “Çok yetenekli, birbirinden farklı konseptlerde, öykülerde işini Fazla güzel yapan tiyatro kümeleri var. Bir o kadar da ben yakından biliyorum, hala onun gayreti içerisindeyim. Yeni bir Biricik Benlik oyun çıkartmak için uğraşıyorum. hikaye üretmek ve kıssayı olgunlaştırmak, onu kurgulamak ve bir izlenilir hale getirmek için aslında Türkiye bir cennet. çok derin zenginlikleri olan bir ülke olduğu için, o insanların kıssalar yazabilecek ve tiyatro yapıtı olarak ortaya çıkabilecek imkanları, prosedürler manasında kapıları açmak gerekiyor. Düşünün ben yılların tecrübeli profesyonel oyuncusu bile bir Biricik Benlik oyun çıkartmak için akla karayı seçiyorum” biçiminde konuştu.
Yorum Yok